Haber

İbrahim Kaboğlu: Seçim sürecinde yasal araçları kullanamadık

ANKARA – Seçim döneminde seçmenin çoğunluğu tarafından hukuka olan inancın zedelendiğine dair değerlendirmeler sıklıkla yapıldı. Yeni anayasa tartışmalarının dile getirilmesi sürecinde Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yapısı ve kararları her zaman gündemin üst sıralarında yer aldı.

27’nci yasama döneminde Anayasa Mahkemesi’ne getirdikleri 200 itirazın yarısının görüşüldüğünü ve yüzde 60’ının “kabul edildiğini” hatırlatan anayasa profesörü ve eski CHP Milletvekili İbrahim Kaboğlu ile konuştuk.

Anayasa Mahkemesi’nin siyasallaştığını ve son dönemde aldığı “kabul” kararlarını pahalıya mal ettiğini belirten Kaboğlu’na göre, “demokratik muhalefet” olarak nitelendirdiği siyasi partiler seçim sürecinde yasal araçları kullanamadı. Seçim barajının yüzde 7’ye düşürülmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kez aday olması için partisinin işi Anayasa Mahkemesi’ne götürmeyi tercih etmediğini belirten Kaboğlu, “Halkımız hukuksuzluğu topluma yansıtmak yerine, kendilerini eleştirdikleri iktidar yoluna kaydırdılar.”

‘AYM’NİN HER İPTAL KARARI BİZİ teselli ediyor’

Anayasa Mahkemesi’nin yapılanmasından CHP’nin yapmadığı itirazlara, yeni anayasa tartışmasından TİP Milletvekili Can Atalay’ın tutukluluğuna kadar İbrahim Kaboğlu’nun sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle sıralandı:

Anayasa Mahkemesi’nin son dönemde verdiği iptal kararları dikkat çekici. CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne getirdiği birçok itiraza da katkınız oldu. Bu iptal kararları bize ne anlatıyor?

Anayasa Mahkemesi’nin içinde bulunduğumuz ortam ve şartlar çerçevesinde verdiği her iptal kararı bizleri rahatlatıyor. Yasanın adını, anayasanın adını teselli eder. 24 Haziran 2018’de başlayan ve 14 Mayıs 2023’te sona eren 27’nci yasama döneminde gösterdiğimiz hukuki çaba, adını yakışır durumda.

‘Anayasa Mahkemesi’ne siyasi müdahale var’

AYM’nin 27. yasama döneminde 60. yılını geride bıraktık. Son 10 yılda ve özellikle son 5 yılda Anayasa Mahkemesi’ne siyasi müdahaleler oldu. Hâlihazırda görevde olan üyelerin tamamı doğrudan Türkiye’de iktidardaki siyasi çoğunluk tarafından atanır, belirlenir veya belirlenir. Son örnekleri kamuoyu biliyor. Örneğin İrfan Fidan, Yargıtay’da görev yapmadan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan Anayasa Mahkemesi’ne girmiş bir üye. Alabildiğine politize edilmiş bir mahkeme. Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamına yakını AKP hükümetleri tarafından belirlendi ancak çelişkili olan kısım şu şekilde; AKP’nin koşulsuz ortağı Bahçeli, Anayasa Mahkemesi’ne en sert eleştiriyi yapan siyasi partinin lideri oldu. Anayasa Mahkemesi tarihinde hiçbir zaman bu kadar ağır eleştiriler olmamıştır.

İbrahim Kaboğlu

‘MHP KARAR SÜRECİNDE BELİRLİ OLMAK İSTEDİ’

Sizce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve ekibinin bir dönem Anayasa Mahkemesi’ne gitmesindeki temel motivasyon nedir?

Bahçeli, Anayasa Mahkemesi kararının mağduru olsaydı tepkisi anlaşılırdı. Örneğin Adalet ve Kalkınma Partisi tırnak içinde Anayasa Mahkemesi’nin ‘mağduru’. Bir üye daha oy kullansaydı, Adalet ve Kalkınma Partisi feshedilmiş olacaktı. MHP için böyle bir durum söz konusu değil. MHP’nin tam tersi ‘O partiyi hayata geçirin, HDP’yi kapatın’ diyor. Cumhuriyet Başsavcılığı büyük ölçüde MHP’nin önerileri ve baskıları doğrultusunda iddianame hazırladı ve partinin kapatılması için dava açıldı. Davanın açılmasında belirleyici olan MHP, aynı zamanda karar sürecinde de belirleyici olmak istedi.

‘ANAYASAL MAHKEMESİNİN VARLIKLARI İÇİN SAVAŞ’

Burada Anayasa Mahkemesi’nin var olma ve olmama savaşı gün yüzüne çıktı. Karar parti genel başkanı tarafından verilecekse, o zaman Anayasa Mahkemesi ne işe yarar? Bir siyasi parti genel başkanının bu girişimi sanırım Anayasa Mahkemesi üyelerinde yasayı daha çok sahiplenme isteği uyandırdı. Asgari düzeyde de olsa yasayı mümkün olduğu kadar çok benimsemenin ne kadar hayati olduğu konusunda uyardı. Anayasa Mahkemesi kararları açısından uyarıcı etkisi olduğunu düşünüyorum.

‘KARARLAR SİYASİ BASKININ BİR HAYATA İŞE OLACAĞINI GÖSTERDİ’

Seçimler öncesinde Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın yeniden seçilme süreci oldukça tartışmalıydı. Arslan’ın yeniden seçilmesi iktidar kanadını kızdırdı. Arslan’ın görev süresinin bitmesine çok az bir süre kalmıştır. Bu kararları buradan okuyabilir miyiz?

Anayasa Mahkemesi’nin özellikle 27. yasama döneminde aldığı kararlar, Anayasa Mahkemesi’nin anayasaya kısmen sahip çıktığı şeklinde yorumlanabilir. Ama aynı zamanda kendi varlık nedenlerini kanıtlama kararı da onlarındır. Aynı zamanda bu kararlar siyasetin baskısının makul ölçüde işe yarayacağını da kanıtladı. Bir önceki Anayasa Mahkemesi Başkanlığı seçiminde 1-2 oy alan aday olmuştu. Ancak İrfan Fidan’ın adaylığı Anayasa Mahkemesi’nin 60 yıllık tarihinde birinci oldu. “AYM’ye birkaç ay önce geldiniz, çalışmanız gereken kurumda çalışmadınız” diyerek birinci oldu. Zühtü Arslan’ın görev süresi Ocak 2024’te bitecek ama hukuk adına ve Anayasa Mahkemesi’nin prestiji adına “Biz de buradayız” diyerek iradelerinin tezahürünü ortaya koymuşlardır.

‘AYM ÜYELERİ ARASINDA AYRIMCILIK’

Anayasa Mahkemesi’nin 2019’da ‘Barış Akademisyenleri’ kararındaki ayrışma aslında Anayasa Mahkemesi’nde bir tür dönüşüm eşiği oluşturdu. Ondan sonra Anayasa Mahkemesi’ne atanan üyeler çok daha siyasi nitelikte üye oldular. Kararları incelediğimizde Anayasa Mahkemesi üyelerinin oy tercihlerinde bir ayrışma var. Hukuka ve anayasaya sahip çıkan AYM’liler ile hukuktan kaçan ve kamu yararı kriterlerinden kaçan AYM’liler arasında bir ayrım var.

.

‘YÜZDE 50 ila 50’

Son seçim sonuçları gösteriyor ki toplum neredeyse yarı yarıya bölünmüş durumda. Toplumda işaret ettiğiniz Anayasa Mahkemesi üyelerine benzer bir durum var.

Eşit şartlarda olmayan rekabetin sonu yüzde 50 civarında. Hukukun açıkça ihlal edildiği rekabet ortamına bakıldığında yüzde 50-50 gibi görünüyor ama sandığa gitmeyenler ve diğerleri dikkate alındığında toplumdaki hukuka olan inanç ortada. Anayasa Mahkemesi’ndeki ayrımcılık ile toplumsal ayrımcılık arasında bir tür paralellik kurulabilir.

‘Kurban yaratmıyorum’

Bir de var: Seçimlerde hukuku sonuna kadar kullanamadığımız gibi… Nasıl kullanmayalım? Örneğin üçüncü kez cumhurbaşkanı aday gösterildi. 3. kez aday olamaz dedim ama partimiz daha çok mağdur etmeyelim diye kamuoyuna açıktan karşı bir siyaset yansıtmadı. Zaman zaman Anayasa Mahkemesi’ne yaptığımız başvurularda da benzer mağduriyetlerle karşılaştık. “Anayasaya aykırı ama acaba siyasi çıkarlar açısından fazla ileri gitmesek mi” gibi tercihler ortaya çıktı. Ancak çoğunu kurtardık. Anayasa Mahkemesi elektronik ticaret kanununda olduğu gibi gitmenin gerekli olmadığı durumlarda istisnai olarak yapılmıştır. Siyasi beklentiler sonucu gittiği için benden haberi yoktu. Bana haber verilmeden yapılan tek uygulamadır.

‘DAHA GÜZEL OLABİLİRDİK’

Mesela yüzde 7 barajı nedeniyle “Anayasa Mahkemesi’ne gitmemiz lazım” dedim. Siyasi imkan açısından parti siyaseti gitmeme yönünde adım attı. Bu bir örnektir. Bunu neden örnek olarak verdim? Parti içi gelişmeleri ve sorunları kamuoyuna yansıtmak için değil, şunlar için; Anayasa Mahkemesi’nden çok değerli sonuçlar aldık. Ama daha eksiksiz kuşatmacılar olabilirdik. Hukuka ve kamu yararına yüzde yüz kararlılık gösterebilirdik, en çok da Anayasa Mahkemesi’ne karşı.

‘YASAL ARAÇLARI TAMAMEN KULLANMADIK’

Aynı şekilde bu seçimlerde olduğu gibi yasal araçları da kullanamadık. Hukuki araçlar nelerdi, üçüncü kez adaylık, bakanların aday olduktan sonra istifa etmemesi, seçimlerin 35 gün öne alınması gibi… CHP olarak, demokratik muhalefet olarak nitelendirdiğim HDP ve ÂLÂ Partisi olarak hukuki araçlarımızı tam olarak kullanamadık.

“HALKIMIZ ELEŞTİRİLEDİĞİ GÜÇ YOLUNA KENDİ YOLUNU KAYDIRDI”

Anayasa Mahkemesi’ni daha hukuksal olarak kuşatabilseydik, toplum önünde rekabet ettiğimiz siyasi iktidara karşı hukuku daha güçlü uygulayabilseydik, Anayasa Mahkemesi ile toplum arasında daha doğrudan bir köprü kurulabilirdi. “Anayasa Mahkemesi’ne şu başvuruları yaptık, Anayasa Mahkemesi şu kararları verdi” diye kamuoyuna daha doğrudan anlatabilirdik. Başta kendi partim olmak üzere halkımız hukuksuzluğu topluma yansıtmak yerine eleştirdiği iktidar yoluna kaydı.

‘YASAYI KULLANMADIK’

Seçim sonuçlarının alınamamasında yasal araçların kullanılmamasında parti içi bir direnişin etkili olduğunu mu söylüyorsunuz?

Evet, bunu söylüyorum. Seçim sonuçlarıyla birlikte karşı taraf yine kazanabilirdi. Ama sonuçlar farklı olabilirdi. Parlamentoda çoğunluk 300’e yakın olabilirdi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yasa uygulansaydı, muhtemelen kazanılabilirdi. Oy farkı milyonlarla hesaplanmadı, yüz binlerle hesaplandı. Yasayı kullanmadık. Anayasa hazırlanırken neden bu kadar çaba sarf ettik? Geçmiş ciro raporlarını neden hazırladık? “Bu yönetim Türkiye’yi anayasaya rağmen anayasasız bir süreçle yönetiyor, anayasaya dönüşü sağlayacağız” dedik. Yani amacımız güç değil hukuktu.

‘İYİ DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIZ’

Buradaki amaç için, araç hakkında dikkatlice düşünmek gerekiyordu. Bakanlığın Zafer Partisi’ne mi verileceği, yoksa ona mı verileceği bir iktidar yarışıdır. Bizim için değerli olanın bakanlık olmadığı ortaya çıktı. Önemli olan Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı’nın TBMM’ye karşı sorumlu olmasıdır. Onun için çalıştık. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile güçlendirilmiş ve nitelikli bir parlamento olur, nitelikli kanunlar yapar. Hükümet ve Bakanlar Kurulu Meclis’e karşı sorumlu olacak. Tüm gücümüzü ona yönlendirirdik. İbrahim Kaboğlu, Serkan Alan, seçimden sonra ne olacak bunlar kıymetli değil. Önemli seçimden sonra Meclis’te çoğunluğu sağlayabilecek miyiz?

‘Parçalandık’

Seçimi kazanır mıyız kaybeder miyiz sorusundan önce hedef araç bağlantısını rasyonel bir şekilde yapamadığımız için böyle bir yenilgiyi başardık. Evet yenildik ama bu yenilgi beraberinde ikinci bir olumsuzluğu, teslimiyeti getirdi. Bu yenilgide karşı tarafın hukuksuzluğu belirleyici oldu ama bizim hukuku kullanmak yerine iktidar iştahımız belirleyici oldu.

‘PARLAMENTO AÇILDIĞINDA GÖRÜNDÜ’

Seçimler öncesi Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’den çok bahsettik. Bu kavramın temelinin atılmadığından bahsediyorsunuz. Seçim döneminde ekonominin yanı sıra muhalefet seçmeninin itirazı hukuki uygulamalarla ilgiliydi. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’den yeniden söz edemeyecek miyiz ve seçim döneminde gündeme gelen hukuksuzluklara yönelik itirazlar unutulup gidecek mi?

Bu soru için teşekkür ederim. Tam olarak ne oldu? İçişleri Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı arasındaki değişiklik, tek adam rejiminin kaldırılması için yoğun çaba sarf edenler arasında bölümümüzde “Ne güzel kurallar geliyor” şeklinde umutlar doğurdu. Bakanlık tercihinde giden ile gelen arasında fark var ama şu görülmedi; Gelen bakan iyi niyetli olabilir, öncekileri aramayabilir ama hangi bağlamda karar verecekler? Hükümetin olmadığı, Bakanlar Kurulu’nun olmadığı, ilk ve son sözün bir kişinin olduğu bir ortamda karar verecekler. Anayasa’ya uygun karar alamayacakları, Meclis’in açılmasıyla kısa sürede ortaya çıktı. Anayasaya uygun karar alma iradesi olsaydı, ağır vergiler yerine geniş halk kesimlerinin lehine düzenlemeler gelirdi. Ancak anayasanın uygulanması mümkün değildir, tek etkili olandır.

.

‘ANAYASAL HEDEF KAMPANYANIN MERKEZİNDE YER ALMIYORDU’

Bizim hatamız şuydu; güya Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi “kolay hükümet kurar, zor düşer” sürecine indirgediler. Seçim kampanyasında anayasanın amacı kampanyanın merkezine yerleştirilemedi. Demokratik anayasanın getireceği kurumlar, kurallar ve değerler sistemi yerine “biz daha kolay hükümet kuracağız, siz daha zor devireceksiniz” söylemleri indirgemeci bir telaffuzdur.

‘200 YASA VE CUMHURBAŞKANI KARARINI AYM’YE TAŞIDIK’

Bazı kanunların Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesine karar verirken, bunların partiniz tarafından reddedildiğini belirttiniz. Şimdilerde CHP ana muhalefet partisi olduğu için vergi düzenlemelerini Anayasa Mahkemesi’ne taşıyor. Bu süreçte daha şeffaf olmamız gerekiyor mu?

Aldığımız her eşyayı neden aldığımızı gerekçelendiriyoruz. Bunları neden almadığımızı kamuoyuna açıklamalıyız. 27’nci dönemde 200’e yakın kanun ve Cumhurbaşkanlığı Kararını Anayasa Mahkemesi’ne götürdük. Anayasa Mahkemesi, kanunlarla ilgili 50, Cumhurbaşkanlığı kararlarıyla ilgili 42 karar verdi. Yarısına karar verdi. Anayasa Mahkemesi’nin geniş çaplı karar vermesi arzu edilir. Red ve kabul oranına baktığınızda yüzde 60’a yakın bir kabul oranı var. Beni mutlu etmiyorlar, beni rahatlatıyorlar. Bu unsurları neden alıp almadığımız konusunda şeffaf olmamız gerekiyordu, bu siyasi nedenlerle olmadı. Çünkü partimizin siyaset yapıcıları kendilerini kanundan üstün görmektedirler. Siyaset ile hukuku, anayasa ile siyaseti birbirinden ayırırlar. Ancak siyaset anayasa çerçevesinde yapılırsa akılcı olur. Karşı tarafı eleştirdiğimiz nokta burasıdır.

‘EV ÜSKÜDAR’I ÇALDI’

Anayasa Mahkemesi kararlarını incelediğimizde orada da bir sıkıntı görüyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin gündemini anlamak mümkün değil. 7350 sayılı sözleşmenin ihalesiz 50 yıl daha uzatılması yönünde düzenleme yapan kanun, erken sayılabilecek bir sürede, beş ayda Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Ancak AKP ve MHP çoğunluğu aynı düzenlemeyi yaptı ve biz yeniden Anayasa Mahkemesi’ne götürdük. Ben AYM Başkanı olsaydım onu ​​öncelikli gündem yapardım. Çünkü iptal ettim. İptal ettiğim makaleyi düzenleme konusu haline getiriyor. Öte yandan Anayasa Mahkemesi çok geç karar veriyor. Şu anda başvurunun üzerinden 55 ay geçmesine rağmen henüz karara bağlanmamış kanunlar var. Bu uzun bir süre. Bu sözü sevmem ama atı alan değil, atı çalan; 17 ay sonra karar verdiğinde atı çalan Üsküdar’ı geçmiştir.

‘KISMİ KARAR’

Anayasa Mahkemesinin bir diğer uygulaması da kısmi karar vermektir. Yani en azıyla yetiyor. Son çıkan öğretmenlik mesleği kanununda olduğu gibi. Yönetmelik ile yapamazsınız ama kısmi karar veriyor. Dördüncü bir olumsuzluk ise Anayasa Mahkemesi’nin kararları için dokuz aylık bir ek süre tanımasıdır. AKP-MHP çoğunluğu 9 ayların bitmesine 9 gün kala son dakika anlaşması yapıyor. Çabucak komisyona gelir, genel kurula gelir ve Anayasa Mahkemesi kararlarına cevap vermek yerine yasaklardan kaçınma ve şekle uyma düzenlemesi yapılır.

‘ANA EKSİKSİZLİK, GEÇERLİ ANAYASAYA BİLE UYGUN DEĞİL’

Hükümet ayrıca yeni bir anayasa için çağrıda bulunuyor. Yerel seçimler yaklaşırken bunun gündeme gelmesi bekleniyor. Yeni anayasanın yerini öngörüyor musunuz?

Bir saati aşkın süredir konuştuğumuz konu Anayasa Mahkemesi’nin denetimi. Anayasada eksik de olsa Anayasa Mahkemesi’nin denetimine ait kararlar var. AKP-MHP koalisyonunun meclis çoğunluğu, anayasa kararlarını ihlal edecek düzeyde yeni düzenlemeler yapıyor. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin denetimi etkisiz kaldığı ölçüde hak ve özgürlükler ihlal edilmektedir. Anayasa değişikliği gündeme getirildiğinde sormak lazım; Anayasada eksik olan nedir? Bugünkü temel eksikliğimiz mevcut anayasaya bile saygısızlıktır. Bugün anayasadaki hak ve özgürlükler demeti oldukça geniş ve kapsamlıdır. Bugün eksik olan, bu hak ve özgürlükleri güvence altına almaya uygun bir erkler kurgusunun olmaması, yasamanın yürütmenin denetiminde olması ve yargının siyasi olarak araçsallaştırılmasıdır. Anayasa değişikliği yapılacaksa, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasına yönelik yasama, yargı ve yürütme kurgusunun yeniden ele alınması ve inşa edilmesidir. Parti başkanlığı ile cumhurbaşkanlığını destekleyen bir değişiklik, Türkiye’yi bugün olduğundan daha büyük bir uçuruma sürükleyecektir.

ATALAY BAŞVURUSU: ANAYASA YARGI İHLALİ

Gözaltına alınan TİP Milletvekili Can Atalay serbest bırakılmayınca avukatları Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. AYM’deki bahsettiğiniz yavaşlık burada da karşımıza çıkabilir mi?

Bu konu Yargıtay’ın anayasaya göre karar vermesini gerekli kılan bir konudur. Yargıtay’da bitmeliydi. Yargıtay sorumludur ve anayasayı ihlal etmiştir. Yargıtay 14. maddeyi uygulayamaz, bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin açık kararları var. Anayasa Mahkemesi bu konunun aciliyetini mühlet açısından dikkate almalı ve tatile çıkmadan karar vermelidir. Daha önce verilmiş olan Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar; Mustafa Balbay, Enis Berberoğlu, Ömer Faruk Gergerlioğlu kararlarına uymalıdır. Can Atalay derhal serbest bırakılmalı ve Meclis’teki görevini yerine getirebileceğine dair kendi adına bir karar vermelidir. Aksi halde Yargıtay’ın yaptığı hem Anayasa Mahkemesi’ni hem de Yüksek Seçim Kurulu’nu yok saymaktır. Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kararlarıyla dengeli, aceleci bir karar vermesini bekliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort